2 Haziran 2010 Çarşamba

Sevgili Günlük. ve bunun gibi saçmalıklar.

Ben küçükken zeynepin günlüğü diye birşey vardı adını hatırlamadığım bir çocuk dergisinde.
Uzun kahverengi saçlarını hep tepeden toplayan tatlı bir gülümsemesi olan bir kızın fotografı vardı bir de. Onu okumak çok hoşuma giderdi ama o gerçek bir günlük değildi olamazdı da. Ondan heveslenip günlük tutmaya başlamış ama bir süre sonra bırakmıştım. Bir laptop ekranından daha küçük olan televizyonumuzun karşısına geçip boyuma uygun küçük beyaz plastik masayla sandalyeye oturup karpuz çorbası (bkz: karpuzun kabugunun dibinde kalan kısımlarının kaşıkla kazınması sonucu oluşan sulu parçacıklı yiyecek/içecek)içerken günlüğüme yazacak birşeyler arardım zeynepin günlüğüne benzesin diye. Sonra da onu tıpkı zeynepin yaptıgı gibi bir dergiye yollayacaktım çünkü gerçekten zeynep diye bir kızın olduguna inanıyordum.
Lanet olası uydurma zeynepin hayatı gercek olamayacak kadar mükemmeldi. Ve ne zaman bir hata yapsa hemen bir ders alıyor ve o yazı muhtemelen aldığı dersle bitiyordu (bkz: mutlu son)
Ne zaman etrafta yardıma bir şekilde ihtiyacı olan biri olsa hemen yardımına koşardı bu zeynep. Mesela fakir bir arkadası mı var hemen bütün okulu örgütlüyor herkes bu fakir kişiye eski kıyafetlerini bilmemnelerini kutu kutu gönderiyordu babasına iş buluyorlardı falan. Ve o gün de bir iyilik yapmış olmanın verdiği rahatlıkla mışıl mışıl uyuyordu zeynep.
Zeynepin herşeyi mükemmeldi ama teorideydi herşey. Zeynep gercek degildi olamazdı da. Zeynep aynı hayatı bu dünyada yaşayamazdı.
İşte bunu farkettiğim bir ara (bkz: ergenliğe geçiş) hep yaptıgı iyiliklere ve çok seveninin olmasına özendigim zeynep dergideki sayfasından göz kırptı bana "ben aslında yoooğum" dercesine.
o zeynepin kusuru yoktu benimse vardı, ama ben ondan daha üstündüm çünkü ben hayattaydım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder