28 Eylül 2010 Salı

Bütün kendime güvenimi alt üst edebilen, beni bir kelimesiyle yerin dibine geçmiş gibi hissettiren o yüze bakıyorum. Bir kez daha bugün.
O yüzü görmek istemiyorum artık çünkü beni mahfediyor. Ve artık hiç mi hiç ağlamak istemiyorum. O hiç benim olmadı, belki olurdu, olsaydı.. Düşünmek istemiyorum belkileri çünkü HİÇBİR ZAMAN OLMAYACAKLAR. Ve ben artık bunları düşünüp de ağlamak istemiyorum.
Bana demişti ki sevgili senin değildir, kaybedersin.
Seni kardeş gibi görmemi istiyordun, nasıl yapardım? Nasıl kardeşim gibi görebilirdim seni, gözlerin beni mahfederken?
Sen gideceksin ve ben senin bir kelimeni duymayı bile özleyeceğim. Ama yine de gitmeni çok istiyorum artık, çünkü sesini duymak sadece üzüyor beni.
you washed me hani o şarkıdaki gibi, parmaklarından melodiler çıkarken. Ve istemiyorum artık bir daha la parade dinlemeyi.
Farkediyorum, ne kadar etkilemişsin beni, şarkı söylemek istemiyorum, hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden. Sen gülerken gülümsediğimde de gitmek istiyorum yanından.
Gittiğinde seni unutmamın çok daha kolay olacağını söylüyor herkes.
Gidersen seni unutur muyum? Gittiğin zaman tamamen çıkacak mısın hayatımdan?
Özleyeceğim ama unutacak mıyım?

21 Eylül 2010 Salı


Bugün bir kez daha, onun karşısında kendimi ne kadar çok savunmasız hissettiğimi anladım. Annesinden fırça yemiş 5 yaşındaki bir çocuğa dönüşüyorum o olduğu zaman yanımda. Utangaç ve sessiz. Onu sevdiğim için utanıyorum. Onu sevmek utandırıyor beni. Unutmuş gibi yapamıyorum, yapmak istemiyorum. Gözlerimi kaçırıyorum ondan, yüzüne bakamıyorum, utanıyorum. Rahatça gülemiyorum, rahat hissetmiyorum hiç, uzaklaşmak istiyorum mümkün olduğunca, yanında oturmak istemiyorum, bakışları bana çarptığında başka bir yere bakıyormuş gibi yaparken dilimi ısırıyorum. Gözlerimin dolmasını olabildiğince engelliyorum. Onu gördüğümde yarım kalıyor gülüşüm, buruk bir ifade kaplıyor yüzümü. Onu görmeyince içim rahat etmiyor, onu gördüğümdeyse olabildiğince uzak olmaya çalışıyorum ondan. Güneşten kızarmış yanaklarım daha da kızarıyor, bütün vücudumda hissediyorum kalp atışlarımı. Beş yaşındayken yabancılardan utandığım gibi utanıyorum ondan. Utanıyorum onu sevmekten.

13 Eylül 2010 Pazartesi

öfkeliyim ve kırgınım
blogu kapatmayı düşünüyorum. facebookda formspringde linki olan bir blogda, izleyenlerin çoğu seni tanırken, nasıl içinden geçenleri rahatça dökebilirsin ki?
hayatımda çok fazla bulut var şimdi. onlarla uğraşmalıyım.
öfkeliyim. çünkü içimde biriken öfkeyi dışa vurmaya yeni başlasam da bitirmek zorundayım.
kırgınım. çünkü olan bitenler zeynep'i etrafın anladığından daha çok kırıyor.
zeynepin gülmesi hep güldüğü anlamına gelmez. herhangi birinden daha fazla zorlanıyorum hayatta.
artık çok fazla sinirliyim. sinirimi sinirlendiğim insan-lar-dan çıkaramadığım için daha fazla sinirliyim.
ama yine etrafımdaki insanlarla gülmeye devam edeceğim. çünkü benim anlatacak, onların anlayacak kapasitesi yok.
üstü kapalı konuşmaktan, içimdeki fırtınayı buraya dökememekten bıktım artık.
başka bir blogda olabildiğince rahat konuşmak istiyorum belki de.
belki de katil olmak istiyorum. öyle sinirliyim ki. ve kırgınım. ama artık öfkem kırgınlığımdan daha fazla.
etrafınızda her zaman neşeli olan insanları ciddiye almamazlık yapmayın.
çünkü onlar hayata böyle göğüs geriyorlar. onların yöntemi bu. benim yöntemim bu.