19 Ekim 2010 Salı

kokun.

bir yaz günü, yolunu ezberlediğim bir evin kapısında beklerken, aslında seni sevmediğimi tekrar ederek, benle her konuştuğunda dışardan duyulmasından korkar olduğum kalp atışlarımı yavaşlatmaya çalışıyordum. Yaz mevsimini hiç sevmem. Belki Antalya'da güneş çıktığında direk yaz havası gelip ilkbahar mevsimi olmadığından, belki de kasım çocuğu olmamdan, sonbahar ve kış benim için yılın en güzel, en yaşanılası zamanlarıdır.
Bir kış günündeyse, birlikte sigara içiyorduk, denize karşı, ve herşey tamamdı benim için, mutluydum, olmam gerektiği yerde, hayatım boyunca beni kendine bağlayacak olan üç şey de vardı; deniz, sigara, sen..
Şimdi, her cumartesi akşamı ve her pazar sabahı, yine denize karşı sigara içiyorum, sen yoksun, seni konuştuğum başkaları var. Ve hiçbir şey tamam değil.
"Neden olmadı?" diye sorduklarında "Ben ona aşığım, o başkasına" diyorum gülümseyerek. Tek neden bu olmayabilir tabi, güzel değilimdir, uyuşmuyorumdur seninle, yeterince iyi değilimdir senin için. Ama yine de kalbimin kırılmasının en açık nedenini yüksek sesle söyleyerek bunun üstesinden gelmeye çalışıyorum kendi çapımda.
Kalbinin kırılması nasıl birşeydir? Senin de kalbin kırık belli ki. O senin kalbini kırmış, bense kendi kalbimi kırdım. Sen benim değil kalbimi kırmak, ona dokunmadın bile. Ve ben bunu kendime tekrar ederek kırdım kalbimi.
Sen kalbinin kırıldığını dökerken yazıya, ben onları okuyarak kendi canımı acıttım. Seni düşünerek, seni hissederek, kokunu duyarak okudum her bir kelimeyi.
Ve acı çektirdim kendime.
Her sabah yanımdan geçerken nereye bakacağımı şaşırmakla birlikte dolan gözlerimi belli etmemek için gözlerimi kısıp yüzümü ekşitiyorum. Ne zaman ki gülümsemem donuyor ve buruk bir ifade yerleşyor yüzüme, acı çekiyorum.
Sesini, kokunu duymadığım zamanlar kendimde olamıyorum. Kolumuzun hafifçe birbirine değmesi kadar gerçekliğim.
Rüyamda seni görmediğim gün çok az. Bir şekilde dahil oluyorsun, bazen sadece yanımda durarak, bazen sıcaklığını hissettirerek. Geçen sene hasta olduğumda sabah kardeşim "(senin adını)" sürekli sayıkladığımı söylemişti. O zamandan bu yana ne değişti ki şimdi? Çayı hala üfleyerek içiyorum, seni hala seviyorum, ve hala korkuyorum bir kelimenden bile. En son sevgilimden ayrıldığımda bir daha kimseyle birlikte olmama kararı aldım. Biriyle beraberken, güzel bir anda, seni hatırlatan bir şarkıyla ağlamaya başlıyorsam bu senden başka biriyle olamam demektir, ve bana seni aldatıyormuş gibi hissettiren gereksiz ilişkilerle kendimi yıpratmayacağım artık.
Çaresizliğime, ergenliğime küfredip olabildiğince nefret ediyorum kendimden. Sen beni sevmiyorsun, ben niye seveyim ki? Bir senedir aynı yatakta, yatağın sağında, soluma dönüp sağ elimi yatağın boş tarafına koyuyorum. Seni düşünürken uyuyakalıyorum hep, senin sarhoşluğunla sızıyorum. Uyku tutmadığında, müzik dinleyip, "Don't Cry" çalmaya başladığı zaman ağlıyorum hala.
Şimdi o melodiyi duyuyorum, şu an bu yazıyı yazarken ellerim terliyor, bugün seni dilerken olduğu gibi. Ellerim çok terler benim, hani insanlar heyecanlandıklarında elleri terler ya o bende daha çoktur işte, ama buna rağmen soğuk olurlar hep.
Gözyaşlarım nemli ellerimi iyice ıslattı şimdi, ağlarken yazı yazmak yemek yerken kusmak kadar zor. O yüzden toparlayamamış olsam da kesiyorum burda yazıyı, ve hiçbir zaman yüzüne söyleme cesareti bulamayacağım için, terli ellerimle "Seni seviyorum" diyorum sana.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder